Gazibey Köyü Sivas
 
  ANA SAYFA
  VİDEOLAR
  RESİMLERİMİZZZ
  TÜRKÜLER
  GAZİBEY TV.
  KÖYÜMÜZDEN HABERLER
  ZİYARETÇİ DEFTERİ
  KÖYÜMÜZ HAKKINDA HERŞEY
  İŞTE GÖNDERİLEN ŞİİRLER
  ANKETLER
  MÜZİK ODASI
  ŞEHRİMİZ SİVAS
  ŞARKIŞLA FOTOĞRAFLARI
  KANGAL KÖPEĞİ
  İLGİNÇ BİLGİLER
  => İnsanlarla İlgili Olanlar
  => Bunları biliyor muydunuz ?
  => Hayvanlarla İlgili Olanlar
  => Tarihle İlgili Olanlar
  => Bilim İle İlgili Olanlar
  => Dinle İlgili Olanlar
  => Dünya İle İlgili Olanlar
  => Doğa İle İlgili Olanlar
  => Harflerle İlgili Olanlar
  => Batıl İnançlar İle İlgili Olanlar
  => Komikler
  => En İlginçler
  => Eskilerden Sözler
  => Ünlülerle İlgili Olanlar
  BİLİM-KÜLTÜR-SANAT
  DİNİ İÇERİKLER
  EĞLENCE
  İletişim
  GAZETELER
  Gazete
  HAVA DURUMU
 
  SİVASSPOR
 
  GALATASARAY
  FENERBAHÇE
  BEŞİKTAŞ
  DÖVİZ KURU
 
  Sayaç
  ...
Dinle İlgili Olanlar

Hz. Musa'nın Ahit Sandığı (Tabut-u Sekine) Nerede Saklanıyor?



Hz. Musa'nın Ahit Sandığı (Tabut-u Sekine) Nerede Saklanıyor?
Ahd-i Atik Sandukası, Yüce Rabbimiz'in Kuran'da bildirdiği ve içinde Hz. Musa ve Hz. Harun'dan eşyalar barındıran değerli bir sandıktır. İslam alimlerine göre, sandukanın en önemli özelliği ise MÖ. 587 yılından beri nerede olduğunun bulunamaması ve ahir zamanda çıkacak bir şahıs olan Mehdi tarafından bulunacağının kabul edilmesidir. (En doğrusunu Allah bilir.) Peygamber Efendimiz (S.A.V.)'in hadislerinde ve çeşitli tarihi kaynaklarda dikkat çekilen bir konu olan Ahd-i Atik Sandukası, Yüce Rabbimiz'in gönderdiği Kuran'da bildirilmektedir. Ayrıca ilâhî bir kitap olarak indirilen ancak sonradan tahrif edilmiş olan Tevrat'ta da bu sanduka hakkında bilgiler yer almaktadır. İslam âlimleri tarafından, Kurân ahlâkının tüm dünya üzerinde hakim olacağı bir dönemin de habercisi olan sanduka hakkında Kurân'da şu şekilde bildirilmiştir:

“Peygamberleri, onlara dedi: “O-nun hükümdarlığının belgesi, size Tabut'un gelmesidir. Onda Rabbiniz'den ‘bir güven duygusu ve huzur' ile Musa ailesinden ve Harun ailesinden artakalanlar var; onu melekler taşır. Eğer inanmışlarsanız, bunda şüphesiz sizin için bir delil vardır.” (Bakara Suresi, 248)
Tarihi Kaynaklara Göre Sanduka
Ahd-i Atik Sandukası hakkında tarihi kaynaklar incelendiğinde birçok bilgi ile karşılaşılmaktadır. İsrailoğulları'nın Mısır'dan çıkışlarından sonra Sina Dağı'nın eteklerinde imal edildiği düşünülen sandukada, Hz. Musa'dan kalan taş levhalar ve Hz. Harun'dan kalan eşyalar bulunmaktadır.

Tarihi kaynaklara göre; Ahd-i Atik Sandukası, Hz. Harun döneminden sonra Hz. Davud döneminde şehrin Birleşik Yahudi Krallığı'nın başkenti ilan edilmesiyle Kudüs'e taşındı. Hz. Süleyman tarafından yaptırılan mabede konulan sanduka, MÖ. 587 yılına kadar Beytülmakdis'te kaldı. Aynı yıl içinde Babil İmparatoru Buhtunnesar -Babil'in Asma Bahçeleri'ni yaptıran kral- Kudüs'ü işgal etti ve o tarihten sonra yaklaşık 500 yıl ortadan kaybolan sandukanın, tahrip edilemediği ve onu koruyan Levililer tarafından mabedin altında hazırlanmış gizli bir bölmede saklandığı inancı yayıldı. M.S. 70 yılında ise Roma valisi Titus'un Beytülmakdis'i yıktırdıktan sonra bu yeraltı odasına da ulaştığı ve mabedin kutsal eşyalarıyla birlikte sandukayı da Roma'ya götürdüğü varsayılmaktadır.
Kayıp Sandukayı Bulma Arayışları
Ahd-i Atik Sandukası, M.Ö. 587 yılından bu yana bulunamamıştır. Bununla beraber, Yahudiler sandukanın ancak Mesih'in gelişinden sonra ortaya çıkacağına inandıklarından, tarih boyunca sandukayı arayanlar genellikle Yahudiler değil Hıristiyanlar olmuştur. Mabed Tepesi'nde yapılan ve kaydedilmiş ilk “sanduka kazıları“nı 19. yüzyılda Haçlılar döneminde Mabed Şövalyeleri yapmıştır. O tarihte ve yakın tarihte yapılan araştırmalarda sandığın izine rastlanmamış ancak bu konu son dönemlerde tüm araştırmacıların ilgi odağı haline gelmiştir.
Tevrat'ta Sanduka
Yarattığı her şeyi sonsuz bir ilim ve hikmet üzerine yaratan Yüce Rabbimiz, sandukanın varlığını Kuran'ın yanı sıra Tevrat'ta da bildirmiştir. Taş tabletlerin birisinin Sina dağında Hz. Musa'ya verildiği ve bu taş tabletlerin Horeb dağında sandığa konmuş olduğu Tevrat pasajlarında şöyle bildirilmektedir: “Ve Sina dağında, Musa ile söyleşmeyi bitirince, şahadetin iki levhasını ona verdi.” (Kitabı Mukaddes. Çıkış. Bap. 31)

“İsrailoğulları, Mısır'dan çıktıkları zaman, RABBİN onlarla ahdettiği Horeb dağında, sandığın içine Musa'nın koymuş olduğu iki levhadan başka içinde bir şey yoktu.” (Kitabı Mukaddes /Tarihler II. Bap5)

Daha sonra bu sandığın Hz. Davud tarafından taşındığı ve Hz. Süleyman tarafından yerine konduğu ise yine Tevrat'ta şu şekilde haber verilmektedir:

“Ve Davud kalktı ve isimle, kerubiler üzerinde oturan ordular Rabbinin ismiyle çağrılan Allah'ın sandığını Baale-yahudadan çıkarmak için, yanındaki bütün kavimle oraya gitti. Ve Allah'ın sandığını yeni bir arabaya koydular ve onu tepede olan Abinadabın evinden kaldırdılar; ve Abinadabın oğulları Uzza ve Ahyo yeni arabayı sürüyorlardı. Ve Allah'ın sandığı ile beraber onu tepede olan Abinadabın evinden kaldırdılar; ve Ahyo sandığın önünde yürüyordu”. (Kitabı Mukaddes / Samuel II. Bap.6)
Hz. Musa'nın Sandığının Yeri ve Yolculuğu Hakkında Öne Çıkan Görüşler
Kudüs şehri, Hz. Süleyman'ın yaptırmış olduğu mabed ve “Ahit Sandığı” ile anılan bir tarihe sahiptir. M.S. 70 yılında Kudüs'teki tapınağın tahrip edilip yakıldığı ve kutsal eşyaların Roma'ya götürüldüğü, en yaygın olan görüştür. Ancak öne çıkan diğer bir görüş ise, M.Ö. 587 yılından itibaren kayıp olan sandığın Kudüs'te saklandığı ve Romalı veya başka kavimler tarafından tahrip edilmesin diye muhafaza edilmek üzere -Kudüs güvenli görülmeyip- daha kuzeye, yani Şam yakınlarındaki Taberiye'ye, Hatay'a, Mekke'ye götürüldüğüdür. (En doğrusunu Yüce Rabbimiz bilir.)
Hadislerde Tabut-u Sekine
Ahd-i Atik Sandukası, Kuran'da belirtildiği gibi, Allah'ın “inananlar için bir delili” (Bakara Suresi, 248) olmasından dolayı, uzun yıllardan beri tüm inananlar tarafından bulunmaya çalışılmaktadır. Bu kadar detaylı araştırmalar sonucunda hala bulunamamış olması ise ahir zamanın birçok alametinin gerçekleştiği dönemimizde bulunabilecek olmasının bir işareti olabilir. (En doğrusunu Yüce Allah bilir.)

Ahir zaman; kıyamete yakın bir vakitte Kuran ahlakının tüm dünya üzerinde hakim olacağı ve insanlar arasında yaygın olarak yaşanacağı bir dönemdir. Geçmiş dönemlerde yaşanan ahlaksızlıklar, baskılar, zulümler, adaletsizlikler ve dejenerasyon bu kutlu dönemde ortadan kalkacak, her türlü sıkıntının yerini bereket, bolluk, zenginlik, güzellik, barış ve huzur alacaktır. Teknolojide çok büyük gelişmeler yaşanacak ve bunlar tüm insanların hayrı ve rahatlığı için kullanılacaktır. Sandık da Allah'ın izniyle bu dönemin bir nişanesi olacak ve tüm insanlık için güzel günlerin müjdecisi olacaktır.

Peygamberimiz (S.A.V.) de birçok hadisinde sanduka ve onu bulacak olan şahs-ı mânevî olan Mehdi hakkında bilgiler vermiş ve bu kutlu olayı Müslümanlara müjdelemiştir. Peygamberimiz (S.A.V.) tarafından bildirilen hadislere göre sandık Taberiye gölü yakınlarındadır. Ahir zaman Mehdisi tarafından bulunup, -aynı Talut'un hükümranlığının belgesi gibi- O'nun hükümranlığının bir sembolü olacaktır. Bu konudaki bir hadis şöyledir:

“Mehdi, Tabut-u Sekine'yi (Kutsal Sandığı) Taberiye gölünden çıkaracak.” (Ikdı'd Dürer, sf.51-a)

Ahir zamanla ilgili geçen başka hadislerde de sandığın yeri ile ilgili olarak başka yer isimleri verilir. Bu yer isimlerinin ayrı ayrı olmaları da kutsal emanetlerin yerinin net olarak bilinmediği ve belki de Hz. Mehdi için özel olarak korunduğu anlamında olabilir. (En doğrusunu Yüce Allah bilir.)

“Ona Mehdi denilmesinin nedeni, gizli olan bir şeyin yolunu göstermesidir. Antakya denilen bir yerden Tabut'u (kutsal emanetler sandığını) ortaya çıkaracaktır.” (Suyuti, el- Havi li'l Feteva, II. 82)

“Ona Mehdi denilmesinin nedeni, Şam'da bulunan dağlardan birine yönelmesidir. Oradan (gerçek) Tevrat kitaplarını çıkaracak, Yahudilere karşı delil getirecektir.” (Suyuti, el-Havi li'l Feteva, II. 81)

Bu hadislerle ilgili yorumlara göre, Mehdi zamanında Yahudilerden bir kısmının körüklediği Siyonizm ateşi sönecek ve İslam'ın hoşgörüsü ve Kuran ahlakı Yahudiler arasında da yaygınlaşacaktır.

Hadislerde geçen ve “Taberiye gölündedir” şeklinde belirtilen yer İslam alimlerince, bir benzetmeye işaret kabul edilmektedir. Taberiye, Şam'a yakın bir yerdedir ve Şam, ahir zaman hadislerindeki anlatımlarda uzak bir yer, Mekke ve Medine'ye uzak olan anlamını da taşır. Bu benzetme, Taberiye için de söz konusudur. Hatta buradan yola çıkan bazı yorumcu ve araştırmacılar sandığın, Kudüs'te, Mekke'de, Taberiye'de, Hatay'da olabileceğine dikkat çeker ve ek olarak İstanbul'a da işaret ederler.[1]
Kaynaklar
[1] www.ilmimercek.net/?Pg=Detail&Number=2789



Nemrut ve Gizemleri
Tarihin neresine bakarsanız bakin, muhakkak dünyanın bir yerinde, öz gün bir inanç veya mistik ya da okült bir yasam biçimi karşınıza çıkacaktır. Bu tür grupların ana ilkesi kardeşliktir, kardeşlik adayı belli bir eğitim, öğrenim ve sınav aşamasından geçtikten sonra ezoterik gizemlerle beraber yaşamaya baslar ama bunları dışarıya taşıması yasaktır. Çünkü bilgi özeldir ve yeterince eğitilmemiş, amacını bilmeyen ve meraktan öteye geçemeyen yani hak etmeyen kişilere verilemez. Yüzyılın sonuna doğru, çoğunluğu Rus olan bir grup okültist veya ezoterist gizemci peş peşe ortaya çıktı; aralarında Madam H.P.Blavatsky, Alexandra David Neale, P.D. Ouspensky ve G.I.Gurdjieff gibi çok önemli isimler bulunuyordu. Doğunun tanımıyla bunlar; "Bilgeliğin Ustaları"ydılar. Tümü, uzak geçmişin ezoterik ve gizemci mantığı doğrultusundaydı, kurdukları gizem örgütleri günümüzde milyonlarca insani yönlendiriyor, yani "kardeşlik" hala yaşıyor.
Yoksa, Hıristiyanlığın gerçek lideri Nemrut'ta mıydı?
1920'de G.I.Gurdjieff, batıya geldi ve Fransa'da kendi adına bir gizem veya ezoterizm okulu açtı, okulun izlediği yol çok eski bir ezoterik okulun yoluydu; bu çok uzak geçmişten gelen okulun adı "Sarmoung Kardeşliği" idi. İpucu izlendiğinde, (Gurdjieff hakkında yazılan otobiyografi de bu yöndedir.) adi geçen örgütün temelinde büyük bir olasılıkla, bir zamanlar Kuzey Mezopotamya'da gelişip, yayılan ama sonra yok edilen Hıristiyan Gnostik Okulu'ndan geriye kalanlar bulunuyordu, izleri sürdürdüğümüzde bu kez günümüz Türkiye'sinin sinirlarinin içine giriyor ve kayıp gizem okulunun Güneydoğu Anadolu'da bulunduğu anlaşılıyordu yani Gurdjieff'in kurduğu örgütün en uzak geçmişinde yer alan kayıp gizem okulu Anadolu'daydı; Ama nerede? iste burada ortaya çıkan bir adam yeri bulduğunu söyledi, adamın adi Adrian Gilbert'ti.

1972 yılında, Adrian Gilbert hacı olmak amacıyla, Filistin'e, Hz. İsa'nın doğum yeri olan Betlehem'e gitmişti. Aslında bilgeliğin pesindeydi, bir gizem örgütü arıyor ve eğitilmek istiyordu. Bölgede bir gizli okulun olduğunu duymuştu, kulağına gelenlere göre Matta İncili'nde adı geçen Maji Okulu buradaydı, sıkı bir arayışın ve gizem dedektifçiliğinin sonucunda, o da Gurdjieff'in izine rastladı, Filistin'de ortaya çıkan iz, Fransa'da gelen izle Anadolu'da birleşiyordu ve Adrian Gilbert artık sonuçtan emindi; kayıp "kardeşlik Okulu" nün liderini ve yerini bulmuştu; Gilbert'e göre örgütün kurucusu Commagene Kralı l. Antiochus, yeri ise Nemrut Dağı'ydı.

Nemrut Dağı hep gizemli iddialara hedef oldu; hatta uzaylıların gizli üssü olduğu bile iddia edildi; kesin olan tek şey dağda bilinmeyen veya henüz keşfedilmemiş tünellerin olduğu ve efsanevi Commagene Kralı l. Antiochos'un kayıp mezarıdır. Dağın gizemi, çok değişik alanlara yöneliyor; Hıristiyanlığın burada başlamasından tutun da; İsa'nın doğumundaki simgesel anlama ve de Noel'in yanlış zamanda kutlanmasına kadar... "The Orion Mystery ve The Mayan Prophecies" kitaplarının yazarlarından araştırmacı Adrian Gilbert, bu sırrı kovaladı, Rusya'dan Fransa'ya ve Mısır'a, Filistin'den Güneydoğu Anadolu'ya uzanan yorucu bir çalışmadan sonra edindiği bilgileri, inanılmaz iddialarla bütünleştirerek, bir kitap yazdı ve gizem büyüdü
Sıra Urfa'da
Gilbert, Kral l. Antiochus'un yaşadığı çağda varolan Sarmoung kardeşlik Örgütü ile yakın ilişkisi olduğu görüsünde, onun Kuzey Fırat bölgesine yayılan küçük krallığının ana simgesi aslandı veya Commagene Aslan'ıydı. Nemrut Dağı'nda bulunan dev mezar anıtta, astrolojik ve Hermetik simgeler kullanılarak, gizem vurgulanmıştı. Nemrut'ta bulunan Aslan kabartmasının üzerindeki Astrolojik simgeler aslında bir horoskop yani yıldız haritasıdır ve Gilbert burada belirtilen işaret edilen iki zaman dönemiyle, Kral'ın doğum ve inisiye yani örgütte eğitildiği tarihleri işaret ettiği düşüncesindedir, bu tarih 6 Ocak'tır yani İsa'nın Yahya Peygamber tarafından vaftiz edildiği tarih yani özgün adıyla "epiphanes" günü.Günümüzde, ayni tarihte Ortodokslar suya haç atarak kutlamalar yapıyorlar. Gilbert, Kral Antiochus'un krallığının henüz bulunmamış bir yerinde 35 derece eğiminde, 155 m. uzunluğunda, nereye gittiği bilinmeyen bir tünel olduğunu iddia ediyor. Aslında bu iddia doğru, çünkü arkeologlar uzun zamandan beri bu bulmacanın pesindeler, Kahta'dan Nemrut Dağı'na uzanan tünellerin varlığı biliniyor ama nereye gittikleri henüz anlaşılamadı zira o boyutta kazılar yapılmış değil. Gilbert Commagene Kralı'nın doğum tarihini de hesaplıyor;bu tarih Güneş'in, Regulus yıldızıyla Aslan Burcu'nda buluşum yaptığı tarih yani 29 Haziran. Adrian Gilbert, Urfa'nın da (Eski adıyla Edessa) Orion Bilgeliği ile ilgili bir astrolojik merkez olduğu görüsünde ve bunun kanıtlarının da Eski Ahit'te yani Tevrat'ta bulunduğunu belirtiyor
Kral'ın doğumu ve Mısır'a uzanan yol
Hıristiyanlığın ilk yıllarında Urfa, çok önemli bir eğitim merkeziydi ve kutsal kalıntılar hala orada görülür. Haçlıların yıkımlarından sonra bölge, 1145'de İslam Komutanı Zengi tarafından ele geçirilmiş ve 1146'da da Zengi'nin oğlu Nureddin, Haçlıları tamamen uzaklaştırmıştı.

Gilbert, araştırmalarında kayıp kardeşlik Örgütü'nün izlerinin Urfa'da da bulunduğu belirtiyor ve Matta İncili'ndeki "Maji Öyküsü" nü hatırlatıyor. Mesih'in yani İsa'nın doğumu yani Christmas Günü sandığımız gibi 25 Aralık değildir, bu tarih aslında antik bir Pagan festivalini simgeler (Mitralar'in doğum Kutlamaları). Gerçek Christmas Milattan önceki 7. yılın 29 Temmuz'udur yani İsa milattan 7 yıl önce doğmuştur ve o gün gök konumu çok özeldir; Güneş her yıl ayni tarihte, "Kral'ın doğumu" konumuna girer Aslan Burcu'ndaki "Küçük Aslan" veya "Aslan Yürek" de denen Regulus'la buluşur. Bu aynı zamanda da, göğün en parlak yıldızı olan Sirius'un yükseliş döneminin hemen sonrasıdır yani Sirius özgün periyodundaki görünmezlik dönemini bitirerek, yükselmeye baslar. Mısır Mitolojisi'nde Sirius yıldızı, Tanrıça İsis'in özel yıldızıdır, görülmediği dönemde Tanrıça hamiledir, yükseldiğinde yani parlamaya başladığında oğlu Horus doğar, bu da Güneş-Regulus buluşmasıyla simgelenir.
Simgelerin fırtınası
ilk Hıristiyanlar, bu mitolojik kavramı kullandılar, Sirius'un yükselmesi Meryem'in doğumuydu ama bu kez doğan Horus değildi çünkü Meryem'in oğlu İsa'ydı, ayni anda görülen diğer parlak yıldızlar da önemliydiler, örneğin Orion İsis'in esi yani kocası olan Osiris'ti, Hıristiyan kültü, Osiris'e Joseph yani Meryem esi kişiliğini verdi. Procyon yıldızı da. Sirius gibi Orion'dan sonra yükselir ve İsis'in kız kardeşi Nephthys ile simgelenir ve o da orta es kişiliğiyle bazı erken Hıristiyanlık söylencelerinde yer alır.

Zodyak yani Burçlar Kuşağı genelde hayvanlarla simgelenir, Öküz yani Boğa, Koyun yani Koç burçları İsa'nın doğduğu ahırda bulunan ve yemlenen yani beslenen iki hayvandır ve ahir Beytlehem kasabasındadır, kasabanın adinin anlamı "Ekmeğin Yeri"dir, Beytlehem kasabası, Judah bölgesinde yani İsrail'in Aslan Kabilesi'nin yaşadığı yerdedir ve bu kabilenin simgesi Aslan Burcu'ndaki veya takımyıldızındaki Regulus'tur, sonuç olarak ezoterik anlamda Güneş-Regulus buluşumu, İsa'nın ahırdaki doğumunu simgeler.
Üç gizemli adam mi yoksa gezegen mi?
Bebek İsa'yı ziyarete geldiklerine inanılan üç çoban krala Bethiehem'e giden yolu yıldızlar gösterir, yıldızların geleneksel yeri ekliptiğin kuzeyindeki simgesel bir hattı oluşturur, bunlar Sirius'dan önce doğan Procyon, Castor ve Pollux'tur, çoban krallara yol gösterirler yani Sirius'un doğacağı yeri gösterirler. Adrian Gilbert, İsa'nın doğumunda parlayan ve Beytlehem'den izlenen büyük yıldızın tek olmadığına hatta yıldız olmadığına inanıyor, ona göre parlaklığın nedeni iki dev gezegenin yani Satürn ile Jüpiter'in buluşumuydu, buluşum Balık Burcu'ndaydı ve bu nedenle de Hıristiyanlığın gerçek simgesi balıklı, iki dev gezegen, o konumda aksam göğünün (saat 21:30 civârı) en parlak gök cisimleridirler ve çok net olarak çıplak gözle görülebilirler. Üç çoban kralın ezoterik anlamları da böyledir yani Melchior, Caspar ve Balthasar'in; Satürn ve Jüpiter, iki kralla simgelenir; Melchior (Altın Kralı Jüpiter) ve Caspar (Mür yani koku kralı Satürn); Jüpiter astrolojik anlamda, sağlığı ve zenginliği simgelerken, Satürn ölüm ve mezarın yanı sıra uzun yaşamı simgeler. Mür, Mısır mitlerinde Satürn simgeselliği doğrultusunda, mumyalamada kullanılan bir maddedir. Üçüncü Çoban Kral yani üçüncü gezegen Güneş'e en yakın gezegen olan Merkür'dür, bu da Balthasar'dır (veya Belteshazzar, Baltazar), ismin anlamı "Yüce Efendi'nin Öncüsü" veya en yakın yardımcısı seklindedir. Merkür, Güneş'ten biraz önce doğar yani sultanin veziri gibidir. Bebek İsa'ya altın ve mür'ün yanı sıra Balthasar tarafından verilen üçüncü armağan günlük veya buhurdur, günlük simgesel olarak majikal fonksiyonları uyandırır ve Merkür ile astrolojik doğrultuda ilişkilidir
Zaman geçerken, yanılgımız artıyor;
Adrian Gilbert, tüm öykünün anlamının farklı olduğu görüsünde, bizlere bu şekilde İsa'nın doğum horoskopunun yani yıldız haritasının anlatılmak istendiğini düşünüyor, eğer okuma doğru yapılırsa kesin zaman belirlenecektir, İsa da Horus gibi bir kral olarak doğmuştur, gezegenlere uygun armağanlar onun doğumunu simgelerler, Matta İncili'nde armağanların bastan çıkarıcı oldukları ve egosal amaçlarla kullanılabilecekleri vurgulanır. Yani üç gezegenin negatif yönleri vurgulanır, negatif yönler pratik Maji'nin reddedilmesi (Merkür), ölümsüzlük arzusu (Satürn) ve krallık yani iktidar hırsıdır (Jüpiter). Daha sonraki olaylarda benzer anlamlar içerirler, Yahya Peygamber Ürdün Irmağı'nda İsa'yı vaftiz ederken cennetten gelen bir güvercin simgeselliğinde İsa'ya en yüksek armağan verilir, bunun anlamı gezegendeki en yüksek krallığın onaylanmasıdır. artık o. Logos'un yani Varoluşun aracı olmuştur.

Yani Vaftiz'in simgeselliği ve 6 Ocak kutlamalarının anlamı göksel buluşmanın gerçekleşmesi daha da ötede İsa'nın göksel doğumudur. Ama daha sonra bu tarih değişecek, 25 Aralık'a kayarak, antik Roma'nın Satürn senlikleri Mitralar'in doğumu ile karışacaktır.

Bütün bunlardan anlaşılan şey, kayıp kardeşlik Örgütünün içeriğidir, Horus'tan, İsa'ya oradan da Kral l. Antiochus'a uzanan gizemin ezoterik anlamı ve bunun astrolojik metotla, Hermetik Bilgelik düzeyinde simgeselleştirilmesidir fakat tüm anlatılar ve Gilbert'in iddiaları yine de asil gizemi açıklayamıyor; yıldızların ve gezegenlerin etkinliği ya da önemi acaba kutsallık düzeyinde ezoterik simgesellik midir? Yoksa, dünya dışındaki bir yerler mi ima edilmektedir? Sır, Orion ve Sirius'ta saklı gibidir; bir gün bunu da öğreneceğiz; ne zaman mi? Kim bilir, belki de Nemrut Dağı'nın altında yatan gizemi çözdüğümüz zaman.[1]
Kaynaklar
[1] www.delinetciler.net/forum/bilimsel-makaleler/30596-nemrut-ve-gizemleri.html



Yûşâ Tepesi
Beykoz İlçesi'nde, İstanbul'un denize en yakın ve en yüksek tepesi, Yûşâ Tepesidir.(200 metre). Buradaki yapıları ve camiyi, 3.Osman'ın sadrazamlarından 28.Çelebizâde Mehmet Said Paşa yaptırmıştır; fakat çeşitli depremler ve yangınlarla çok fazla tahrip olmuştur. Günümüzdeki yapılar, 1863 yılında Sultan Abdülaziz tarafından onartılmıştır.[1]


Tepenin adına gelince; Yûşâ Peygamber, bir rivâyete göre, Hz. Musa ile birlikte Mecmeul-Bahreyn'e (Boğaziçi) gelmiş ve burada vefât ederek bu tepeye gömülmüş. Bu yüzden de tepenin adı Yûşâ olmuş.[2]


Yûşâ Peygamber (Yûşâ bin Nun)
Yûşâ (A.S.), Hz.Yusuf'un neslinden olup, Hz Musa ile aynı zamanda yaşamıştır. Hz Musa'nın genç Yûşâ ile “iki denizin birleştiği yere kadar” yaptıkları tarihi ve gizemli yolculukları ve burada Hızır (A.S.) ile buluşmaları, Kurân-ı Kerîm'de Kehf Suresi'nin 60-65. ayetlerinde anlatılır.[3]
60. Hani Musa, genç yardımcısına demişti: “İki denizin birleştiği yere ulaşıncaya kadar gideceğim ya da uzun zamanlar geçireceğim.”
61. Böylece ikisi, iki (deniz)in birleştiği yere ulaşınca balıklarını unutuverdiler; (balık) denizde bir akıntıya doğru (veya bir menfez bulup) kendi yolunu tuttu.
62. (Varmaları gereken yere gelip) Geçtiklerinde (Musa,) genç yardımcısına dedi ki: “Yemeğimizi getir bize, and olsun, bu yaptığımız yolculuktan gerçekten yorulduk.”
63. (Genç yardımcısı,) Dedi ki: “Gördün mü, kayaya sığındığımızda, ben balığı unuttum. Onu hatırlamamı şeytandan başkası bana unutturmadı; o da şaşılacak tarzda denizde kendi yolunu tuttu.”
64. (Musa,) Dedi ki: “Bizim de aradığımız buydu.” Böylelikle ikisi izleri üzerinde geriye doğru gittiler.
65. Derken, Katımız'dan kendisine bir rahmet verdiğimiz ve tarafımızdan kendisine bir ilim öğrettiğimiz kullarımızdan bir kulu buldular.[4]
Burada, Hz Musa'nın yanındaki genç adamın Hz Yûşâ olduğu, rivâyetlerden anlaşılmaktadır.[3]
Yûşâ Aleyhisselam'ın adı aslında "Yeşu" olup Arapça'ya "Yûşâ" diye geçtiği rivayet edilir. Yûşâ bin Nun bin Efrayim bin Yusuf bin Yakup bin İshak bin İbrahim Aleyhisselam'dır. Yûşâ Aleyhisselam'ın babasının adı, "Nun"; annesinin adı ise "Meryem"dir. Yûşâ Aleyhisselam'ın annesi, Hz. Musa'nın kız kardeşidir.
Yûşâ bin Nun Aleyhisselam; orta boylu, buğday tenli, büyük gözlü, mücâhit, gâzî ve yiğit bir zâttı. Yûşâ Aleyhisselam, İsrailoğulları'nın baş komutanıydı. Yûşâ Aleyhisselam'ın peygamberliğinde bütün kitap ehli ittifak etmektedir.[5]


Yûşâ Peygamber'in Türbesi
Burada gömülü olan zâtın Yûşâ Peygamber olduğuna inanılmaktadır. Bu inanışı doğrulayacak hiçbir belge olmamakla birlikte, yine de halk arasında buraya büyük bir ilgi vardır. Yûşâ Tepesi’ndeki bu türbe her türlü sıkıntı ve dilek için ziyaret edilmekte ve adak adanmaktadır. Daha sonra dilekleri gerçekleşenler, adaklarını geciktirmeden yerine getirmektedir.[1]
Tepede Yûşâ Peygamber'e ait 17 metrelik bir mezar bulunuyor. Mezarın niye bu kadar uzun olduğuna dair rivayetler var.

Kimileri bu uzunluğun nedenini, Hz. Yûşâ'nın bir peygamber olmasından dolayı kendisine duyulan saygı ve sevginin göstergesi olarak açıklarken, kimisine göreyse, mezar manevi bir keşifle bulunduğu için, Hz. Yûşâ'nın tam olarak nerede yattığı kestirilememiş ve belki isabet eder maksadıyla büyük tutulmuş.[2]
Eşsiz manzarası ve mânevî konumuyla ziyaretçisi eksik olmayan bu türbe hakkında çeşitli rivâyetler mevcuttur. bir rivayete göre Hz Musa ile birlikte Mecmaul-Bahreyn'e (Boğaziçi) gelmiş olan Yûşâ (A.S.) vefat etmiş ve bu tepeye gömülmüştür.
Başka bir rivayete göre ise tepe, adını Karadeniz'den ilk görünen en yüksek tepe olması sebebiyle “fenikeliler” tarafından “kurtarıcı” anlamına gelen “yesu” dan almaktadır.[3]


Yûşâ Tepesi Camisi'nin Duvarındaki Tanıtıcı Kitabede Yazılı Olanlar
Yûşâ tepesi, Boğaziçi'nin sahile en yakın ve en yüksek tepesidir. Yûşâ Camii veya Yûşâ Aleyhisselam'ın türbesi, bu tepenin zirvesinde, Karadeniz'i ve boğazı aynı anda gören muhteşem bir tepedir. Burası tarihin ilk dönemlerinden itibaren, kutsal bir yer olarak kabul edilmiştir ve çeşitli uygarlıklar kendi dinlerine mabetler ve tapınaklar inşa etmiştir.
Osmanlı döneminde de bu tepeye sadrazam yirmi sekizinci Çelebizâde Mehmet Sait Paşa (ö. 1761) tarafından 1755 tarihinde bir mescid yaptırılmıştır. 3.Osman'ın sadrazamı olan bu zât, aynı zamanda, burada bulunan ve Hz. Yûşâ Peygamber'e izafe edilen mezarın etrafına kagir bir duvar çekmiş, bir türbedar ile türbenin bakımını îfâ etmek için görevliler göndermiş ve onlar için odalar yaptırılmıştır.
Yûşâ Peygamber'e izafe edilen kabrin 17 metre uzunluğunda olması, her zaman insanların zihnini meşgul eden durumlardan olmuştur. Bu konuda üç yorum yapılmaktadır.
1. O, bir peygamberdir, ona duyulan saygı ve sevgiden dolayı böyle uzun ve geniş bir mezar yapılmış olabilir.
2. Yer, mânevî bir keşifle bulunduğu için, isabet eder düşüncesiyle geniş ve uzun tutulmuş olabilir.
3. Yûşâ Hazretlerinin mezarının uzunluğu, çok eski inanışlarda dağların zirvesinde yaşadığı kabul edilen başka bir inanışla kaynaştırılmış olması şeklinde anlaşılabilir. Zira tepenin bir başka adı da .
Tarih boyunca hep ziyaretçileri ile bütünleşen ve hep insanların ilgi odağı olmayı sürdüren bu tepede, 3.Selim Han (1789- 1808) döneminde bazı yıllarda izdihamdan dolayı fitneye mahal olmasın düşüncesiyle mevlid okunması bile yasaklanmıştır.
Kagir duvarlı kırma çatılı küçük bir yapı olan bu tepedeki camii yangına maruz kaldığından, Sultan Abdülaziz döneminde (1863) aynı biçimde yenilenmiştir. Yûşâ peygamber bir rivayete göre, Hz. Musa peygamberle birlikte MECMEUL-BAHREYN (BÖĞAZİÇİ) gelmiş ve vefat ederek bu tepeye gömülmüştür.
Yûşâ peygamber, Hz.Yusuf'un neslinden olup Hz. Musa'nın çağdaşıdır. Hz. Musa'nın genç Yûşâ ile kadar yaptıkları tarihi ve gizemli yolculukları ve burada Hızır (a.s.) ile buluşmaları KUR-ANI KERİM' DE KEHF suresinin 60-65. ayetlerinde anlatılır. Burada Hz. Musa'nın yanındaki genç adamın Hz. Yûşâ olduğu rivayetten anlaşılmaktadır. Hz. Yûşâ'nın burada, Yûşâ tepesinde medfun olduğu şeklindeki inanç en çok Beşiktaş'ta türbesi bulunan Kanuni Sultan Süleyman'ın süt kardeşi olan Yahya Efendi'nin (1474-1570) mânevî keşfi ile irtibatlandırılarak yaygınlaşmış ve şöhret bulmuştur.

Bazı tefsirlerde Hz. Yûşâ'nın Hz.Musa'nın vefatından sonra peygamber olarak gönderildiği, Hz. Musa'nın yeğeni ve yardımcısı olduğu, Hıristiyan ve Yahudilerin ona Yeşu dedikleri nakledilir. Yeşu (Yûşâ), Ben-i İsrail'e gönderilen dört büyük peygamberden biridir.

BEYKOZ MÜFTÜLÜĞÜ 2002.[5]
Kaynaklar
[1] www.wowturkey.com/forum/viewtopic.php?t=9823
[2] Ürün Dirier, "Sevgi odağı Yûşâ Tepesi", Yeni Şafak Gazetesi. (www.yenisafak.com.tr/arsiv/2002/aralik/09/g4.html)
[3] www.tubabakay.com/yusa-tepesi-ve-hz-yusa/
[4] Kurân-ı Kerîm, Kehf Sûresi 60-65.
[5] 05357662548.blogcu.com/yusa-tepesi_44148651.html

MUSTAFA ŞAHİN  
 


.com


DUYURU PANOMUZ


AĞAÇ DİKME ÇALIŞMALARI ÇOK GÜZEL ŞEKİLDE YAPILDI...


- ARKADAŞLAR SİTEYE RESİM GÖNDEREBİLİRSİNİZ. MSN ÜZERİNDEN muuglaa@hotmail.com ADRESİNDEN GÖNDERİNİZ. AYRICA RESİMLER SAYFASINDAN SİTEYE ÜYE OLARAK DA GÖNDEREBİLİRSİNİZ TEŞEKKÜRLER



İÇERİKLERİMİZ GÜNCELLENMEKTEDİR..



- AĞAÇ DİKME FESTİVALİ BAŞLADI..




ZİYARETÇİ DEFTERİNE NOT BIRAKABİLİRSİNİZ

 
DİİİİKKKKAAAATTTT  
  MÜÜÜÜZZİİİİİİKKKK  
GÜNÜN SÖZÜ VE BİLMECE  
   
HAFTANIN ŞİİRİ  
  Benden selam olsun Bolu Beyi' ne



Benden selam olsun Bolu Beyi' ne
Çıkıp su dağlara yaslanmalıdır.
Ok gıcırtısından kalkan sesinden
Dağlar seda verip seslenmelidir.

Düşman geldi tabur tabur dizildi
Alnımıza kara yazı yazıldı.
Tüfek icat oldu mertlik bozuldu
Eğri kılıç kında paslanmalıdır.

Köroğlu düşer mi yine sanından,
Ayırır çoğunu er meydanından,
Kırat köpüğünden , düşman kanından
Çevrem dolup şalvar ıslanmalıdır.
.

Köroğlu



 
bugün 1 ziyaretçi (9 klik) KİŞİ burdaydı!
tütüne son Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol